Denemeleri



Yürüsem ardıma bakmadan…
Geride kalanların buğulu bakışları
 Frenler mi ayaklarımı?
Sert esen rüzgarı yararak uzaklaşsam …
Sevmek,  bağlanmanın  kör düğümü.
Eşe,çocuklara,
Anne babaya,
Kardeşlere , dostlara...
Sevdikçe sıklaşmış düğüm .
Farkında değilsin.
Geçen bir kar kristali düştü elime.
Kitaplarda gördüğüm.
Kaç gün oldu daha
İlk ateşböceğini gördüğümde de
Aynı heyecanla şükretmiştim Allaha.
O ne müthiş bir güzellik.
O ne muhteşem bir tasarım.
Konduğunda kar kristali eldivenime
Yazık ki yalnızdım
Erittim bir nefesle
Ve  o anki mutluluğumu
Paylaşamadım kimseyle.
                                            Fevzi Ceylan 12/02/2013

özlem
bir ıssız orman gözlerinde
zaman
durmuş ellerinin izinde
günbatımı serinliği saçların
üşüdükçe ısıtır buruk gönlümü
kucaklar benliğimi bakışların
huzuru arayan yorgun gönlüm
baharı
yeşil gözlerinde buldu
dalında üç meyve
ömür seninle sonsuz bir yol
yürüdükçe sağlamlaşan
yürüdükçe yükselen

huzuru arayan gönlüm
baharı
yeşil gözleride buldu
                    fevzi ceylan/30/10/2012


Gönlün bir kar tanesi bembeyaz
Kapatmış belirsiz sevdalara kapısını
Ellerin temmuzda bir sıcak yaz
Bıraksan ellerini üstüne ellerimin
Filiz verir yaseminler karanfiller
Bıraksan ellerini üstüne ellerimin

Saçların usulca dökülmüş yüzüne
Ah o saçlar tutsak eder yüreğimi
Bir baksam
İnci ve mercan gözlerine
Kanı çekilir bedenimin
Bıraksan ellerini üstüne ellerimin
Uyusak rüyalarda sonsuza dek
Bıraksan ellerini üstüne ellerimin
Şubat2012/Fevzi CEYLAN

19 Ocak 2012. Yarın yarı yıl tatili.Karne kaçta verilecek telaşı. Dışarıı buz gibi.Eksi bilmem kaçlarda.Sessizlik okulun her yerinde yakında biraz canlanır iki hafta sukünet dört nala gezer okulumu.
Daha nice karnelere inşaallah...


Güzelliğe Övgü

Nasılda tane tane çizmişler seni
Elinde bir tutam gül
Ve melankoli
Sesini
İnce ince yakmışlar
Leylak kokulu
Hasret türkülerine
İstemesen de sen varsın
Her güzelliğin tam ortasında
Alnında duruluk
Elinde bir tutam gül
Nasıl da tane tane çizmişler seni
                                 2008/Kayseri/F.Ceylan 


YAĞMUR DAMLASI

Yağmur damlası
Çölde ayak izlerin
Akşamın kızıllığında
Senin gözlerin
Serin rüzgarlar gibi
Leylak kokulu
Ellerin zirvelerde
Kar ve dolu
Masum sevdalara düştü
Kor gibi
İçlerinden
Derin ırmaklar çağladı
Nehir gözlerin
Kaç yürek dağladı

Yüzünde
Kırılgan çizgilerin izi
Alnına dokunmuş
Saflığın beyazı
Salkım salkım saçlarında
En güzel mısraların hazzı
Mavi hülyalarda
Erişilmezsin
İlmik ilmik bakışlarda
Sen varsın
Nazlı duruşunla
Ne kadar güzelsin
                  2007/Fevzi CEYLAN



Mavi bir bulut gibi kayboldun gökyüzünden
Gözlerim semada
Seni arıyorum
Bu acı bana yeter
İtiraf edemeden seni sevdiğimi
Bir rüzgarın esintisine takılıp gittin
Gökyüzünde çok bulut var
İçimde sönmeyen bir umut var
                        21 Temmuz 2011/Fevzi CEYLAN


Rüzgarın yağmuru çağırdığı bir akşamdı
Yaklaşırken yanıma
Hissetmeliydim
Toz bulutları savururken çaresizliğimi
Alıp başını gittin
Seni böyle kaybetmemeliydim
                  1 Nisan 2011/ FevziCeylan
                                                        
31 mart perşembe 2011.
Geçen hafta Prof.Dr.İrfan ÖZDEMİR hacayı dinleme fırsatım oldu.Bir kaç yıl önce de talim terbiye kurulu başkanlığı yapmış.onun konuşmalarından aklımda kalanbir kaç cümleyi buray ayazmak istedim.
Son yıllarda hazineden  en fazla pay eğitime ayrılıyor.
Bunu için eğitim konuşulmalı.
Osmanlının Enderun Mektepleri incelenmeli.
Bu mektepler için Avrupada Platon düşündü Türkler hayata geçirdi denirmiş.
Yine eğitim tarihimizde köy enstitüleri önemli bir proje.

FArabi üç öğretmen var diyor.
1-Anne -baba
2-Öğretmen
3-Devlet adamı
 eskiden devlet adamları da birer öğretmendi.


Cumhuriyet tarihinde ilk milli eğitim bakanı rızanur seçilirken meclisten güven oyu alması gerekiyormuş.1 oyla  seçimi kazanıyor.Rakibi Hamdullah Suphi Tanrıöver.Rıza Nur meclis baan güvenmiyor diye istifa ediyor.Bunun üzerine rakibi Hamdullah Suphi Tanrıöver adaylıktan çekiliyor ve Rıza Nuru destekliyor.Bu sefer güvenoyunu çoğunlukla alıyor.Devlet adamlığı önemli.

Son 15 yılda öğretmen istenmeyerek gerei plana düştü.
Öğretmenin morali bozulmamalı.
Eğiitmde aslolan öğretmenliktir.

Satı Bey İstanbul Darulfünun müdürü.Eğitim tarihimizde önemli.Batının eğitimini günü gününe takip etmiş.

Eğiitm yanında şekeri olan çay gibidir.Çayın yanında şeker istenmez.O hep vardır.

İsmail Hakkı Baltacıoğlu eğitim tarihimizde önemli bir isim.
J.J.Rousseu  eğitmde bir göl diyor Baltacıoğlu.

Ömer Syfettin'in Efruz Bey önemli.
Beyaz Zambaklar Ülkesi öenemli.

Sınıfta 40 dk nin sahibi öğretmen.Öğretmen çok fazla kurallara bağlı kalmamalı.Yaratıcı olmalı.

Bilgi önemli değildir yanlış, bilgi önemlidir.
Şemsi Efendi okulu ve ekolu önemli.

Öğretmen idealist olmalı.Adanmışlık öğretmenlik mesleğinde çok önmeli.

Öğrenmek eğlenceli bir iş.

Bir ders, bir sınıf, bir öğretmen insanın hayatını değiştirebilir.

Konu anlatılırekn bitirilsin yarım kalmasın.(Baltacıoğlu.)

Öğrenmek için bekleme hemen konuya gir.

Öğretmen insiyatiif kullanmalı.


Felsefe bölümünü kazanan bir öğrenci şöyle düşünürmüş.Ve bunu anfiler yazmışlar.

1.sınıf anfisinin kapısı: Ben filozofum
2.sınıf: Ben filozof muyum
3.sınıf:Ben neyim?
4.sınıf:Ben hiçim


17 şubat 2011 Perşembe.
17 şubat 1971 Perşembe.Öğleden sonra.Annemin sancıları tutuyor.Ağbimle bir arkadaşına annem git ebeni çağır diyorlar.Ağbim o zaman on yaşında.Ok gibi fırlayıp uçuyorlar.Ben dünyaya geliyorum.Dedeme haber gönderiyorlar.İsmi ne olsun diye.Dedem Ramazan Ağbime Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü komutanımdı diyor.Birisinin adını koysunlar.Ağbim haberi getirriken İsmet ismini beğenmediğini ve babama dedemin Fevzi koymanızı istediğini söylüyor.Ağbim bu anısını da daha iki yıl önce bana anlattı.Şaşırdım.İsimlerin insan üzerinde etkisi var mıdır bilemiyorum ama İsmim İsmet olsaydı bu kişilikten farklı biri olur muydum bilemiyorum.Yukarıdaki iki tarih arasında bir çıkarma yaptığımda 40 yıl olduğunu fark edince insan şaşırıyor elbette.Bu yaşın insanlar hayatyında bir dönüm noktası olduğu hep söylenir.Allah ömür verdiyse bizde bu dönüşümün içinde olacağız.o gün de perşembe olduğunu anlatıyorlar.Ağbimle arkadaşı dışarı da oyun oynuyorlarmış.Ağbimin arkadaşı benimle her karşılaşmasın da bu anısını anlatır.Bu da beni pek mutlu eder.Babamın 5. çocuğu olarak dünyaya gelmişim.Dördüncü oğlan olarak.Annem gülerek anlatır.Baban senin doğduğunu duyduğunda kahkahalar atarak oynamıştı.Babam şen şakrak biriydi.4. oğlu olan birinin duygusu nasıl olur bilemiyorum. Yaşlı karşı komşumuza haberi söyleyip hatta onun karşısında oynamış.Bu konuda kendimi hep şanslı hissettim. Evin küçüğü olduğum için herkesin benimle ilgili anıları vardı.Yine başka bir komşumuzun bebekliğimde çok sevdiklerini, bebekliğimin çok güzel olduğu gibi..40 yaşında bir insanın bebeklik anıları da sıkar sanırım insanı.İşte böyle.
            Değişen hallerimin farkındayım.Denilir ki 40 yaşında beden olgunlaşır, 60 yaşında ise ruh olgunlaşırmış.Bedenimin olgunlaştığının farkındayım.Fiziki değişiklik her durumda kendini belli ediyor.Genç olmaktan istemeseniz de çıkmışsınız.Amca diyor gençler ve siz de onlara gençler diyorsunuz ve hiç biri de amca sen yaşlı mısın ki bize genç diyorsun diye tepki göstermiyor.Hani insan bir kere de olsa şaka da olsa böyle bir söz duymak istiyor.Ama yok.Herkes kendi yaşına hadi bakalım.Zinde , yerinde duramayan beden, yavaş yavaş koltuklara gömülmüş, uyuyana kadar sadece bir sağa dönüyor, bir sola dönüyor.ve bu da sizi rahatsız etmiyor.Heyecanlarınız değişmiş, amaçlarınız değişmiş,yaşantınız değişmiş, beklentileriniz değişmiş,değişmiş de değişmiş.
        Sevdalar kovaladık, ulaşamadığımız güzelliklere.Bahar yağmurları altında umursamadan ıslandık.10 yaşındayım.Anne ve babamın yanında onların dizleri dibindeyim.Sıcak bir el, yaslanacak sınırsız sine. Hayatı tanımaya çalışıyorum.Her şey oyun.20 yaşındayım.Lise bitmiş.Üniversite, gelecek…Anne baba kardeşler…Hayat ne güzel. Kardeşler evleniyor.Yiğenler oluyor.Sen meslek sahibi olma çabasındasın.30 yaşındayım.Öğretmenlik başlamış.Evlenmişim.Çocuklarım olmuş.Baba olmuşum.Annem babam yaşlanmışlar beni çok özlüyorlar ben de onları fakat farklı şehirlerdeyiz.Zaman onlarla görüşmemi kısıtlıyor.30 yaşımın ortaları.Annem uçup gidiyor hayattan.Ben de uçuyorum.Bedenimin ve ruhumun yarısı onunla beraber giriyor mezara.Dayanamıyorum.Gözlerimde yaşlar, sesimde hıçkırıklar.Annesiz yıllar…Babam yalnız…Onu düşünüyorum…Hayat onun için çok zor…Sevdiklerinin çoğunu kaybetmiş.Ona içim titreyerek bakıyorum.Evinde misafir gibi.Evin lideri annem gidince nasıl da güçsüzleşti.Tüm gücünü annemden alıyormuş.Üç yıl direndi.Eylül ayı.2006.Sabah beraberiz.Kalp ameliyatına giriyor.Oğlum ölümden korkmuyorum dedi.Hakkını helal et diyemedim.Son konuşmamız.Ameliyattan çıkamadı.Öbür yarımda terk etti dünyadan.Anne babasız geçen yıllar.Zor günler.Beni teselli eden mezar ziyaretleri.Topraklarını seviyorum.Yasinler okuyorum.Her gün dualarımda onlar.İnşallah ulaşıyordur.Onları çok seviyor ve çok özlüyorum.40 yaşındayım.Onlarsız hayatın mutluluğum yarım.Şimdi yavaş yavaş onların rolünü kendimin aldığını fark ediyorum.bu süreç şimdi bizim için başladı.Orta yaş ve yaşlılık…
16 Şubat 2011 Çarşamba.Ilık bir şubat havası.Toprakta bahar kokusu.Dün sabah yağan kar o gün kalktı.Mart henüz kapıdan baktırmadı.Kışın bir ayağı çukurda.Çocuklar oyunlara başladılar.Nefesleri kesilene kadar koşuyorlar.Bu hava çarpar çocukları ama dinleyen kim.Öğretmenler zümre topşantıları için diğer okullara dağıldılar.Fen ve teknoloji zümresi bizim okulda.İki hafta sonra Almanya gideceğim.Yiğenimin düğünü var.Almayadan okulları ziyaret edeceğim.AB projeleri için.Bu gün bir yorgunluk var üzerimde...Facebookta arkadaşlar topluyorum, eski yeni.BAlıkların ağlara takıldığı gibi tek tek takılıyoruz.Eski günleri yad etmek güzel.Herkes çoluk çocuğa karışmış.Saçlar dökülmüş, ağarmış,göbekler çıkmış.Bu buluşmaların ardından yeniden bir kopuş olur mu diye de insanın içinden karamsar düşünceler geçiyor.Dünün öğrencileri, bugünün orta yaşlı öğretmenleri olup çıkıvermiş.Zaman bir yaprak gbi savuruvermiş hepimizi.Nasıl da değişmişiz...
14 Şubat 2011 Pazartesi.Yarı yıl tatli bitti.Öğretmen ve öğrencileri okula özlemle geldiiklerini gördüm.Zaman özletmişti öğretmenleri.Kısa sarılmalar, hal hatır sormalar.Öğrencilerin çığlıkları sessiz koridorları doldurdu.Temiz lavabolar br anda su yuvasına dönmüş,WC lerin girişi sel olup akıyordu.Birinci sınıf öğrencisi şikayete geldi.Arkadaşı havanı indiririm demiş.Güldüm.Okul başlamıştı.Sevgililer gününe denk gelmişti bu gün.Aynı zamanda da Mevlüt Kandili.Kandilleşmelerde oldu.Alinin ablası okula gelmiş, yanıma çağırdım.Kıravatını düzeltme görevini ona verdim.Ali düzelir mi bilmiyrum...
28 Ocak 2011 Cuma.Heyecan dolu dakikalar.Kimileri ilk defa karnelerini alıyorlar.Öğretmenleri isimleri okurken yürekleri bir tavşan yüreği gibi.Beni de okusa.Ben de karnemi elime alsam.Yazılanları okusam.Parmaklarının arasında karneler.Eller havada.Bir dönemin hesabı.Rakamlara döşenmiş, çalışmalar.Uçarak koşuyorlar ailelerine.Bir kelebek misali usul usul çarpıyor kanatları.Ne muazzam bir görüntü.Bu akşam gündem de karne var.Sabırsızlıkla beklenecek babalar.Kimi öğrencilerin sinelerinde tarifsiz bir korku.Başarısızlığın belgesi o kağıt parçasında.Yırtılacak, belki eve varmadan bazıları.Sahibini bulamayacak.En acısı da sahibi o karneleri sormayacak bile.Kucaklamayacak yavrularını.Alnından öpmeyecek tüm çabalar için.Kaşlar çatılacak belki havada beş kardeş dolaşacak. Lütfen, paylaşın bir anlık mutluluklarını her karne bir başarıdır.Onu başarabilmiştir.Korkulu bakışlara hissettirelim, güvende olduklarını. Kendi yuvaları bir cezaevi olmasın. Açın kucaklarınızı, sarılın sımsıkı yavrularınıza…
27 Ocak 2011 perşembe.Koridorda sesler geliyor.Sanırım bazı öğrenciler hala okuldalar.Koşar adım uzaklaşanların yanında okula bağlanan bir kaç kişi.koridorun dehlizlerinde yayılan çocuk sesleri beni mest ediyor.Sessiz çığlıkların da hatırlarım bu koridorların.Kendi ayak sesinden başka bir ses duyulmaz.İrkilirim o zaman.Tak tak atak...Ne acı öğrencisiz okullar, insansız evler, sokaklar, mahalleler, köyler, kasabalar.Nerde uçuk bir ev görsem bilirim insan sesine hasret.Virane olmuş , baykuşlar tünemiş nere varsa hepsi insan sesini unuttuğundan.Nasıl da köhneleşiyor...Okullarda öyle.Öğretmensiz, öğrencisiz binalar nefes borusu kesilmiş bir canlı gibi ...

26 Ocak 2011 çarşamba. Bu yılın ilk karı savrularak çarptı yüzlerimize.Ümitle beklediğmiz kar.YAzık ki kısa sürdü.Çocukların günaydın karşılamalarıyla girdim okula.Selamlaşmalar ve herkes görev yerine.Okulda ki ders anındaki sessizliği seviyorum.Dağların yamaçlarına dizilmiş arı kovanları gibi.Uzaktans essiz gibi dururlar fakat içinde bir hayat inşa edilir.Şimdi okulumda öyle.Petekler mumla döşeniyor.Çevreleri kapatılıyor.Çiçekler aranıyor ve peteklere bal akıyor.Kısa kısa şikayetler geliyor.Sınfta birisi çekirdek işlemiş.Yasaklamıştım.Hemen yakalayıp getirmişler.Kızdım tabiki.Ali bugün henüz yanıma uğramadı .Gelince kızıyorum bazen gelmeyince de sanki bilemiyorum hüzünleniyorum işte. gariban hali kimsesizliği ,Ali işte...Sevgimizi vermede ne kadar da zorlanıyoruz.Sanki ücretli.Gülümsemek, onun gözlerine benim için değerlisin bakışını kondurmak.Burda hikaye çok.Burası yalnız kalpler durağı.Annesi, babasız, evsiz, parasız aklınıza ne gelirse hepsi burada.Diğerleri, onlarda var.Hayatlarının standartlarını çalışarak yükseltmiş, emeklerini çocuklarının geleceğine adamış sorunu olmaya aileler ve çocukları.Oyunları dahi farklı onalrın.Neşe içinde kovalamaç oynuyorlar. Ya diğerleri sanki hayatın acımasızlığına hazırlanır gibi sürekli kavga sürekli olumsuzluklar.Görmek yeterli değil.Soruna neşter atmak bedenin içinde ki acı veren tümörün en az gücümüz oranında içindekinin bir kısmını çıkarıp hastayı rahatlatmak.Sorun kendini beslediği için söndürmekte zorlanıyoruz.Hayat böyle devam ediyor.Gün henüz bitmedi.Kar çabuk kesildi.Güneşsiz bir günde başka ne yazılır ki.Umutlar gri görünümde.BAhar gelince elbette yeşerecek, çiçekler açacak, gönüller coşacak, baharında böyle bir tılsımı var sanırım...
24 Ocak 2011 pazartesi
.Son ders zili çaldı.Çocuklar ve öğretmenler bir telaşla okulu terk ediyorlar.Ben camın kenarında gidenleri izliyorum.Ne kadar da çabuk uzaklaşıyorlar. Bu hızlı gidiş beni buruk bir hüzne götürüyor.Arkalarından bakakalıyorum...

Bugün 21 Ocak 2011 Cuma.Yeni okulumda bir yılımı doldurmak üzereyim.Yazacak ne kadar çok şey var.Okulda her gün bir vukuat,çocukalrı kontrol etmekte zorlanıyorum.Düzelmesini istediğim davranışları bir kağnı hızında düzeliyor...Ama vaz geçmiş değilim elbet.Bunun uzun bir süreç olduğunu biliyorum. Kavgalar, küfürler, yalanlar, şikayetler.. Okul varsa bunların hepsi de var olacak...


25/12/2008
 Bugün bir idam sehpasına bir çocuğu çıkarmanın buruk  acısını yaşar gibiyim.Olumsuz davranışlarının sınırsız hale geldiği, şikayetlerin taşınamayacak kadar çoğaldığı bir insan hakkında bugün bir nihai karar alındı.Kısa boyu, tehditkar bakışları, korkak ama cesur gibi duran yüreği,cılız kolları, taranmamış saçları, buruşuk elleri, acı bir veda ile başka bir okula yönlendirdiğimiz 1788 Yücel Gökşen.En samimi duygularımla belirtmeliyim ki hiç bir öğrencinin gidişi beni bu kadar etkilememişti.Dün merdivenin kenarında boynu bükük bekliyordu. Yanıma çağırdığımda isyankar bakışlarını tereddütle gözlerime çevirdi.O da bir şeylerin değiştiğinin farkındaydı.Bu hüzünlü bir ayrılışın sessizliğiydi.Yanıma çağırdığımda gelmek istemedi.Israr edince yanıma yaklaştı korkak bir tavırla. Onu kollarımın arasına alıp hafiften başını okşadım .Korkak gözleri birden yumuşadı.Sana kızdığım kadar da seni seviyorum Yücel dedim.Bu kadar öğretmen, idareci, veli bir insanı düzeltememiştik.Kendimi suçlu gibi hissediyorum.O elini uzat(a)mamıştı ama biz de onun elini tutamadık...Hoşçakal Yücel...

19/12/2008
Çocukluğumdan bir kesit hatırladım bugün. Nerden çağrıştırdı bilemiyorum ama bir arkadaşıma alattığımda karşılıklı gülüştük kısa bir an.
 Sıcak bir yaz günü olduğunu iyi  hatırlıyorum.Yaşımın ilkokul beşlerin altında ikinci sınıf ile dördüncü sınıflarda gibi geliyor sanki.
    Şehirden bir tanıdığımız bana olacak kırmızı bir gocuk göndermişti.içi yünlü, dışının astarı köyümüzde kimsede olmayan harika bir gocuktu.Aslında o gocuğun şehirdeki komşumuz Yıldız Ablaya ait olduğunu biliyordum.Çünkü annem onu Nergiz Teyzenin gönderdiğini söylemişti.Onunda Yıldız isminde bir kızı vardı sadece.İki oğlu daha vardı ama onlar Alamayada babaları ile yaşıyordu.
         Ertesi gün o sıccak havada kırmızı gocuğumu giyerek arkadaşlarımın arasına daldım.Arkadaşlarımın pek dikkatini çekmişti.Kırmızı rengi yaz güneşinin altında inanılmaz duruyordu.Herkesin bir anda konusu değişti.oyunlarını bıraktılar yanıma yaklaştılar.Bu bir kıskanma nöbetiydi aslında.Bu sıcakta bu giyilir mi hiç.Bize hava atıyor baksanıza.Gerçekten de öyleydi.Bu sıcakta giyilmezdi ve onlara hava atıyordum.şimdi düşünüyorumda o zaman hava atacak hiç bir şeyimiz yoktu.Y aşimdi hayatın tamamı hava.Evlereden, arabalardan, telefonlardan daha bilmem nelere kadar her şeyin bir markası var. Giyemediğini zaman hayatın yarımmış gibi hissettiriyorlar insana.Gömleğin, kıravatın, kemerein , cüzdanın dahi kenarında hangi marka olduğunu en iri şekilde gösterielnlerden alınıyor.Hakikaten artık hepimiz marka giyiyoruz ama içimizde yaşayan insanlık markasını giymekte çok zorlanıyoruz neednse o kısım hep sahte kalıyor.
18/12/2008
Zaman, bulanık bir nehrin akan sularının kaybolan  köpükleri arasında yitirilmis hüzün, acı, hasretle karıstırılmıs, inci ve mercanla süslenmis süreli bir hayatın hassas kum saati.Güneşin doğması, ufuktan ilerlemesi gökyüzüne doğru.Nasıl geçer zaman?Bir dostla sohbetin tadını hangi eğlence verebilir ki.İnsan denen bilinmez, hükümdarlığını her geçen gün daha da güçlendirmekte lakin kendi yalnızlığına bir çare bulmakta ne kadar da zorlanmakta.Eşiyle, çocuklarıyla zaman geçiremeyen, bundan mutluluk bulamayan bir kişi, hangi haz kaynakları onu mutlu ediyor, hangi eğlence merkezleri yalnızlaşmış ruhunu doyuruyor.Arabanın direksiyonuna oturduğunda arabasının markasına göre kişilik değiştirdiğini görüyor musunuz hemcinslerimizin?Kontağını tutuş şekilleri, parmaklaarı arasında dolandırma şekilleri size ipuçları vermiyor mu? bu yalnızlığın bir çöküşü değil mi sizce.Değerlerin kaybedilmesi değil mi? Kendini, işini ve mesleğini tanıtmadan oturduğu masaya önce araç kontağını sonra cep telefonunu bırakan bir insan bize hangi mesajı vermek istemektedir.Sorsak o insana boynuna hasretle sarılacağı kaç dostu  vardır.Canı sıkıldığında telefon açıp bu akşam yemeğini beraber yiyeceğiz, diyebileceği bir dostu var mıdır sizce? Yahut onu her an arayacak bir sıcak dost sesini kulakları duyabilir mi? para kazanmanın, koşuşturmacanın peşinde acep kimlere güler yüzle arkadaşlık etmektedir.Cebindeki bütün gülücükleri sokakta bitirip evinin zilini bastığı anda son gülücüğüde zil düğmesinde bırakıp içeri giriyor? Güneş doğuyor, nehir akıyor, kum saati kumunu inceden inceden akıtıyor.Peki eskiyen kim? Yıpranan kim bu koşuşturmacada.siz özlemiyor musunuz televizyonsuz bir hayatı.siz özlemiyor musunuz arabasız bir hayatı.Teknolojinin insanı eriten, kendinden çıkarıp şeytanlaştıran bu halini hakikaten seviyor musunuz? Dijital bir oyun mu çıplak ayak çimlerde yürümek mi insanı mutlu eden? Zaman yazları da getiriyor, sonbaharı da, kışı da, ilkbaharı da.onlar gelmeye devam edecek ama bir gün biz o baharın içinde olmayacağız ve bunu kimse fark etmeyecek. Nedersiniz?

02/12/2008
2008 yılının son demlerini yaşadığımız şu aralık ayının kışa bir karıncanın hazırlandığı gibi insanların hala hazırlanma telaşında olduğunu görmek hayatın aslında ne kadar tatlı ve bir o kadarda eğlenceli olduğunu göstermiyor mu? Arabanın antifirizi tamam, kışlık elbiseler hazır.Botlar bu yılda giyilebilir.Çocukların gocukları fiyatları artmadan yenilendi.Odun kömür gibi ihtiyaçlar varsa hepsi tamamlandı.Binaların onarımı tamamlandı.Her canlı gibi insanlarda karmaşık bir telaş içinde kışa adım attı.Kavurucu sıcakları unutalı epey zaman olurken şimdiden kar topu heyecenı sardı hepimizi.Hangimiz bu heyecanı yaşamadık.Bir gün pencereleri açtığımızda kar yağmış heyecanını.Duyan herkes aniden uykudan uyanıp inanmaz tavırla baktığı pencereden aaa gerçekten kar yağmış diyerek aynı heyecana ortak olmaz mı?İşte şimdi o günleri bekliyoruz. Karı pencereden ilk kim görecek.Hepimizi hayırlı kışlar...


25 aralık 2007 Salı.

Öğretmenlik hayatımın ortalarına gelirken aslında sonu bilinmez ama normal şartlar altında ömründe ortalarına geldiğimi söyleyebilirim.Güneşin etrafında dünya ben doğduktan sonra 36 kez döndü.İlk zamanlar bu dönüşümü fark ettiğim söylenemez ama ya şimdi her geçen bahar benden en güzel güllerimi , her gelen kış benden en beyaz karlarımı alıp götürüyor ve bana da yalnızca bunu izlemek kalıyor.kimi zaman bunu fark edebiliyorum kimi zaman bu dönüşünde farkına varamıyorum.

 

26 aralık 2007 Çarşamba.Sabah beş otuzda keskin bir baş ağrısıyla uyandığımı hatırlıyorum.Aç karnına bir ağrı kesici yutup yutmamakta biraz tereddüt etsem de daha fazla dayanamayacağımı anladığımda sabahın bu vaktinde mutfağa uykulu gözlerle ilerlemek zorunda kaldım.Buzdolabın üst rafından bir majezik alıp yarım bardak suyla yuttum.Şuan saat öğleden sonra 15.50 yi gösteriyor.hala başımın ağrısı tam olarak geçmiş değil.Kahvaltıdan sonra bir de arpanax yutmama rağmen.

Güne ağrılı bir başlangıçtan sonra okulun soğuk yolunu tuttum. Kış en keskin ayazını sanki bugünlere saklamıştı. Okulun sakin günlerinden bir günü yaşıyorum sanki.Önemli bir vukuat olmadı şu saate kadar.Öğretmenler odasında aynı muhabbet.Öğrencilerde aynı koşuşturmaca.

Karınca misali insanlar kendilerine bir yol yapmışlar durmadan koşuşturuyorlar. durun biraz nedir bu çılgınca kovalamaca.Biraz durup dinlenin ve geriye bakın.Koşanlardan kaç tanesi koşmanın bir neticesini almış.Varış’a varanlar var mı? İpi göğüslediğimizde yüzümüzde nasıl bir duygu rengi belirecek? Annemi Babamı düşünüyorum çok kereler. Kare kare gözümün önünden geçiyor hayalleri, seslerini duyuyorum. Öpecek bir  el arıyorum, sarılacak bir kucak arıyorum, sevgiyle bakacak bir göz arıyorum, zaman akıp gidiyor  yıllarca duyduğum o sesi , duyamıyorum.Yüreğimde dalgalar kabarıyor.Kıyılara acımasızca vuruyor.Geriye dönüp bakıyorum ne dalga var nede ondan bir ses.

Yalnızca keskin bir hasret var yüreğimde. Hayat böyle olmamalıydı.

Anladım ki ne kadar sevdiğin var hayat o kadar güzel.

Seni sen yapan sevdiklerin. Dünyanın çekim kuvveti sevdiklerin. Onlar azaldıkça sen de uzaklaşıyorsun dünyanın merkezinden. Anneler babalar, sevgililer, eşler, çocuklar olmasa tadı mı olur dünyanın.

Tek başına kaldın mı dağ başında bir kaya gibi. Yağan her yağmur toprak yapar seni.Erirsin her geçen gün.

Dünyayı hasretle hüznü, mutlulukla sevinci karıştırarak şekillendirmiş sanırım birisi.

Hangisi ne gün çıkar karşına Allah bilir…

 

27 Aralık 2007 Perşembe Halkalar ve zincirler.Tane tane kenetlenirken birbirine,mesafeler uzadıkça birleşen halkalardan ne muazzam bir bütünlük çıktığını görebilmek bazı şanslı gözlerin başarısı sanırım.Resmi gazetede yayınlanan tönetmeliğin değitirilen maddelerini sevdiğim bir arkadaşla paylaşmak isterken birbirine eklenen halkaların yeni başarısı izler gibiydim.konu konuyu açarken Salih yıllardır yaklaşık 20 yıldır görmediğimiz kimya öğretmenimiz Mustafa Okur’u gördüm dediğinde hayretimi gizleyemedim.Aynı sıcak karşılaşma, aynı sıcak sohbet ve paylaşılan hatıralar.Telefonunu almamazlık edemezdim.Hemen telefon yapıştım.Ses biraz yabancı geliyordu.Ama isimlerden açıklandıktan sonra samimi bir hava oluştu.Buluşma ve toplanmamız gerektiği söylendi.Güzel bir sohbet ve vedalaşma.Yüzlerde gülümseme.20 yıl öncesini hatırlatan.

 

17/01/2008 Perşembe-Bir tepenin en uç noktasındasın.Yüzünü rüzgara çevirmişsin.Yanaklarına değen rüzgarın bedenine dokunuşunun tadını çıkarıyorsun.Saçların rüzgardan bir uçurtmanın kuyruğu gibi sağa sola sallanıp dalgalar çiziyor.Ayak parmaklarına tüm ağırlığını vermişsin uzaktan bir heykel gibi duruyorsun.Bir çift gözün güzelliğini izlediğinin farkındasın.

            Kendini daha da rüzgara bırakıyorsun. Saçların daha da havalanıyor.

            Senin saçların… Benim bakışlarım…

            Bu bir rüya olsa gerek…

            Hissetmedi yüreğim hiç uyanıkken bunları…

            Ah yüreğim…

            Rüzgar gibisin…

           

 

 

 

 

 

 
Bugün 3 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol